Sürdürülebilirlik bir düşünce ile başlar, düşünce maddeye taşınır ve somutlaşırsa, insanla / halkla iletişimi güçlenir ve sonra tüm kenti etkilemeyi başarırsa işte o zaman burası merkez haline gelir, etki alanının merkezi olur ve o zaman biz tam anlamıyla bir sürdürülebilirlik merkezi tasarlamış oluruz.
Dünyamız, çelik, beton ve plastik maddelerden üretilen yapı ve ürünlerle doldu, ve bu maddelerin döngüselliği / canlı yaşamına katkısı olmadan, evrene sadece atık madde ve zararlı gazlar salmaya devam ediyor. Bunlara dur diyebilmek, yenilerini dünyaya getirmeden olanları kullanmak, hiç bir şeyi israf etmeden yaşam döngüsüne dahil edebilmek ve bu bilinci olabildiğince büyük bir etki alanında yaymak ana amaç.
Bu yüzden bu yapı, bu parselde hiç gitmeyecekmişçesine konuşlanıp dönüşüme izin vermeyen bir eşsizlikle çizilmedi. Aksine; ihtiyaca göre değişebilen, hatta bu bilinçlenmeyi başka yerlere taşıdığında bir benzerinin kendi parsel sınırına göre dönüşerek yerleştiği, görevini ve ömrümü tamamladığında kaldırılabildiği veya fonksiyon, biçim değişikliğine gidilebildiği bir öngörü ile tasarlandı.
Bu bir en iyi gözükmeye çalışan mimari projeyi yapma çalışması değil. Belki en az yapma, belki en basit yolla yapma, belki de öğreterek yapma işi. Bu bir sorumluluk projesi ve kendinden sonra çevresini ve dünyayı değiştirebilme adına sözler söylemeyi amaçlayan bir çalışma.
PROGRAMI BESLEYEN ANA ARTER; AĞAÇLI MEYDANLAR VE ZEYTİN YOLU
İki ‘ağaçlı meydan’ı birbirine bağlayan zeytin yolunu takip ederken, yol boyunca; tüm kampüs aktörlerinin ortaklaşa kullanabileceği fonksiyonlar konumlanmıştır. Kütüphane, kafe ve küçük ticari birimler, yemekhane, ortak derslik birimleri, açık oturma alanları… Tüm kampüsün omurgası olan toparlayıcı ve dağıtıcı bir yaya promenadı oluşturmak amacıyla tasarlanan bu sosyal alan, tek bir aks boyunca meydandan meydana akarken, ortasında zeytin yolundan, çevresinde ortak birimlerden beslenir. Fakülte yerleşimleri arasındaki akışı hızlandırarak, ilişkileri güçlendiren bir katalizör görevi üstlenir. Hem Farklı fonksiyonlar arasındaki yaya ulaşımını sağlar hem de tüm kampüste bir arada eğitim gören öğrencilerin iletişim haline geçebilecekleri, birlik gerektiren eylem ve etkinliklerde tek beden olabilecekleri, tanıtım günlerinde kampüsün dinamosu olacak ortak ve dinamik bir mekan olarak hizmet eder.
SÖĞÜT
SOSYAL MERKEZ
Tarih boyunca doğal taşlar yapı ve kaplama malzemesi olarak yaygın bir biçimde kullanılmışlardır. Göbekli
Tepe’den Piramitlere, Roma’dan Osmanlı İmparatorluğuna kadar taş, medeniyet inşasında ayakta kalan
neredeyse tek malzeme olarak dikkat çekmektedir.
Günümüzde yapılarda kullanılan her bir parça doğal taş, bugüne ulaşan jeolojik birer zaman kapsülü ve aynı
zamanda da dünyanın zaman içerisindeki hareketinin de gerçek bir resmi gibidir.
‘SÖĞÜT BEJİ’
Bilecik, keşfedilen taş ocakları sayısı ve bu taş ocaklarının yarattığı ilginç katmanlaşmayla topografik çeşitliliğe
sahip bir coğrafya.
Burası Sinan mahallesi…
Sinanın yollar boyu uzanan hikayesinin, adım adım, sokak sokak anlatıldığı yer…
Duvarlar vardır, her şeye rağmen duyabilmek için o duvarların söyleyemediklerini, zarı yırtıp zihindeki duvarı kaldırmak gerekir; duvarla aranda olan esas duvarları… Umutla ve emekle örülen duvarlar, yaşlanmış duvarlar, içine koku, neşe, hüzün sinen duvarlar… İşte Koca Sinan’ın bütün hikayesi buradadır. Dokunmayı, dinlemeyi, izlemeyi, Anadolu’nun birçok yerinde bizlere başka şeyler anlatmaya çalışan o duvarların dilinden anlamayı başarabilirsek o zaman insanlara bugün, burada Sinan’ı, Mimar Sinan’ı, Yurttaş Sinan’ı, Çocuk Sinan’ı anlatmayı becerebilirdik.
Bir akış şehridir Bursa, tarihin buradan aktığı, yeşilin yollar boyu uzandığı…
Çünkü Osmanlı da dünyayı saran uzun yolculuğuna Bursa’dan başlamıştı.
Kentin bu güçlü akışının önemli bir kesiti olan Hanlar Bölgesini önce anlamayı, hissetmeyi ve sonra tarihi çevrenin bize sundukları ile günümüzün ihtiyaçları arasındaki uyumsuzluğun yarattığı bozulmayı gidererek fırsata çevirebilmeyi amaçladık.
Aslında bir sınır değil şeffaf bir ara yüz olarak sokağın yeniden kurgulanmasını, toparlayıcı bir gövde olarak Bakırköy çarşısındaki çiçekçi, şekerci, dondurmacı gibi tüm sokak satıcılarına bir sırt oluştururken, oturma birimleri, saçakları, bitki kutuları ve kedi köpek evleriyle tüm kullanıcıları kucak açar. Bütünleştirici tavrıyla, iletişimi, etkileşimi artırmayı amaçlar. Sahilden meydana hatta parka kadar devam eden hat boyunca sürekli dinamik kalan, yaşayan bir aks olarak akıp gider. Sağ ve soldan ilerleyen akışın düzenini ve sürekliliğini sağlarken ortada duraklama alanları yaratır. Cadde üzerinde bulunan ağaçları birer sergi elemanı gibi onları tutmak için tasarlanan elemanlarla korur ve yüceltir.
ATATÜRK SPOR SALONU
ATATÜRK SPOR SALONU
ATATÜRK SPOR SALONU
ATATÜRK SPOR SALONU
ATATÜRK SPOR SALONU
“Üsküdar, bir ulu rü’yayı görenler şehri
Seni gıbta ile hatırlar vatanın her şehri
Hepsi der: “hangi şehir görmüş onun gördüğünü?”
Yahya Kemal Beyatlı (İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar)
DUVAR
"...Seninle benim aramda bir duvar var. Seni görüyorum, seninle konuşuyorum, ama sen öte yandasın."
Jean Paul Sartre, Duvar
Bir yol üzerinde takip ettiğimiz duvarlar da yollar gibi yönsel nitelikler taşıyabilirler. Yapıların duvarları, gerçekleşen faaliyet ve etkinliklere, kurulan pazarlara sırtlık oluşturur. Sokağa önem kazandırıp tanım getirir. Biz de pazarı meydanda yüzer bir şekilde bırakmak yerine tanımladık, sokaklara ve bölümlere ayırdık. Bir kent elemanı olarak ‘duvar’ın tüm sorumluluklarını üstlendiği, tüm işlevlerini açık ettiği bir meydan yarattık. Duvar dibine tezgah açan pazarcıyı dahil ettik buraya ve kentin her yerinden insanları…
Duvara yaslansınlar, üzerine otursunlar, kuşlar konsun, diğer bir gün sergi olsun, halk yürüsün, etkinlik olmasa da yürüsün, geçip gitmesin, gezinsin istedik.